"Gezgin bir Aile"nin Annelik Serüveni - Berrak & Nefes

"Gezgin bir Aile"nin Annelik Serüveni - Berrak & Nefes

Gezmeyi, yemeyi ve aşkı çok seven "Gezgin Bir Aile'nin Annesi, Berrak ile sohbetimiz.

İstanbul doğumlu ama yaklaşık 9 senedir İstanbul'da yaşamıyor.
33 yaşında ama 23 hissediyor.
29 yaşında Nefes adında kızına anne oluyor.

"İçmimarlık okumuş olmama rağmen mesleğimi de yapmıyorum. Bu mesleğin Türkiye'de uygulanamadığını düşünüyor, uygulamaya çalışanları da doğaya aykırı buluyorum.
Fotoğraf, gezi yazıları, tekstil, takı tasarımı, resim, heykel...gibi pek çok alanla ilgiliyim.
Dönemsel olarak Türkiye'de Bodrum, Hindistan'da Goada yaşamaktayız."


Çoğu anneye göre oldukça aykırı bir yaşam, bence ise imrenilecek ve neden olmasın türünden. Aklımda sorular uçuşuyor;

Çocuktan önce nasıl bir hayatın vardı? Neler yapardın, planların nelerdi?

-Çocuktan önce de hayatım kısmen aynı idi, kışları Hindistan yazları güneyde yaşıyorduk. Gezip yiyip içiyorduk, ben üniversiteyi yeni bitirmiştim, eşime aşık olmuştum, İstanbul'dan ayrılmak için okulumun bitmesini beklemiş ve sonunda bu amacıma kavuşmuştum. Çocuktan önce de sonra da biz çok benzeriz, bazı şeyleri kafamda çözememiştim yalnız. Artık çok daha net görüyorum her şeyi. Bunun çocukla mı, yaşla mı, gördüklerimden, yaşadıklarımdan mı kaynaklı olduğunu bilmiyorum.

Ama bildiğim şey, hayattaki amacımın farklı kültürleri görmek, gezmek, paylaşmak, fotoğraf çekmek, belgesel tadında dokümanlar yayınlamak olduğunu söyleyebilirim. Bunun için yeterli donanımım yok belki ama amatör de olsa bir şeyler yapıyorum. Yoldayım, öğreniyorum, gelişiyorum ve bu hayalime kızımı da ortak etmekten mutluluk duyuyorum.
Çok uzun planlarım yok ama farklı ülkelerde yaşamak asıl hedefimdi.


Gezgin hayatınıza çocuk eklenmiş oldu yani aslında. Çocuk sahibi olma kararını nasıl aldınız peki?

-Bilmiyorum!
Ben biraz unutkanımdır :)
Bir şekilde çok aşık oldum ve 3 sene kadar birlikte yaşadık. Bu süre içinde çocuk ne güzel olur derdim ama korkardım. Türkiye'de evlilik ve çocukla ilgili kısır bir görüş var. Evlendin ev düzülecek, çocuk oldu hayatın bitti gibi.


Benim kırılma noktam ilk Hindistan’dır. Baktım her yer çocuk. Her yerde yabancı aileler bebekle geziyorlar, sırt çantalı. Aydınlandım evet.
Dedim ki hayat sana söylenen değil, hayat senin yaşadığın aslında. Biz ne istersek o olurdu ve olacaktı zaten. Çocuk bize engel olur mu diye düşünüyor insan.


Ben cefakar fedakar anne değilim, amaçlarım hayallerim var. Bir kenara atamam kendimi. Ama çocuktan da korkmamak lazım, hayatın parçası, neşesi. Hayallerinizi gerçekleştirmenizde de engel değil.

Bazen göz ardı ettiğimiz en gerçek şey kendimiz oluyoruz galiba. Hamilelik dönemin nasıl geçti?

-Çok güzel bir hamilelik dönemi geçirdim Bodrum'da. Genel olarak sakin ve bol dinlenmeli idi.
Eşim harka yemekler yapardı, ev sosisinden bıldırcın dolmasına dek. Güzel beslendiğim bir dönemdi. Gündoğan'da bir taş evde yaşıyorduk o zaman.
Eşim de yardımcı idi bana, çok okumadım çok araştırmadım, akışa bıraktım, sık sık doktora gitmeden ve hamilelikteki o testleri de yaptırmadan keyifli, geçti yani.


Ve suda doğum yaptın, tercih etme süreci nasıl gelişti? Nasıl bir deneyimdi?

-Buna da cevabım çok net aslında, suda doğumu nasıl mı tercih ettim?
Bilmiyorum!


Çünkü ben kendimi bildim bileli suda doğururum derdim, ne bilgim ne de tanıdığım bir doktor vardı. Google'ı açtım yazdım, bulduğum doktora da gittim, ne Türkiye'deki doğum oranları ne doktor ne doğum hikayelerinden haberim yoktu açıkçası. Ben suda doğuracaktım. İnsan bir şeyi kafasına koyunca yapıyor.
İlk doktor görüşmemizde de eşimle söyledik, biz suda doğuracağız.
Evet biz, evet iki kişi yapıyor, iki kişi doğuruyor.
Yaşadığım en iyi deneyimdi.
En aşk dolu en heyecanlı en muhteşem...


Eşim yanımda idi, doktorum ve ebe harika iş çıkarttılar, ameliyathane ve ilaç kullanmadan karanlık bir ortamda, müzik eşliğinde sakince doğurabildim. Hayallerimdeki gibiydi ve hatta çok daha ötesi.

Türkiye'de yok demeyin var, arayan buluyor. Kafaca anne adayının rahat olması lazım, bizi engelleyecek hiç bir şey yoktu ve akışında güzel gelişti her şey. Kızım da çok yardımcı idi, sonuçta 3 kişilik bir ekip işi doğum.

Muhteşem! Gezginlik insanın ruhunda var sanırım ve bir şekilde yolunu buluyor. Ama ilk adımı atmak önemli. Senin ilk adımın nasıl gerçekleşti, ne oldu da valizler toplandı, gün bugündür dedin?

-Evet gezme tutkusu doğuştan geliyor. O gün diye bir şey yok, ortaokul lisedeyken daha sırt çantamla kampa giderdim, 3 yaşında annemlerle çadır kurar kampa giderdik mesela.

İlk uzun sırt çantalı seyahatimi 19umda yaptım, trenle Avrupa seyahati, Yunanistan'dan girip taa Hollanda'ya dek yol aldık, trenlerde, yerlerde, gemide, havaalanında her yerde uyuduk, hosteller de kaldık, bazen aç susuz sokaklarda geceledik vs.

Bu benim için uyanıştı ama çok tanıdıktı. Ben buydum, yolda yaşıyordum, yoldan besleniyordum, heyecan duyuyor, deneyimleyerek hayatı anlıyordum, insanlarla tanışıyor, dünyayı anlıyordum.

Sonraki büyük yol 8 sene öncesinde Hindistan ile başladı, ilk sefer yaklaşık 4.5 ay sürdü ve ben hem gezmeye hem de Hindistan'a aşık oldum. Yolda zorlanmadık mı, evet çok, sayısız kez zehirlendik, aç kaldık, pislendik, su bulamadık, kilo verdik, korktuk da bazen... Ama çok keyif aldık. Sürekli gezmek istesek de bizim de dönmemiz gerekiyor, zaman içinde fırsatlar yaratarak kaçamaklara devam ettik, bazen uzun bazen kısa.

Artık dönemsel olarak Hindistan’da yaşama kararı aldık, kızım için de eşsiz bir deneyim diye düşünüyorum ve onu da okula yolluyorum burada.



Senin yaşam tarzın için çok sıradan bir durum belki ama ülkemiz genelinde hiç normal sayılacak bir durum değil çocukla gezgin olabilmek, ülke değiştirmek.
Çevrenden nasıl tepkiler aldın?


-Ben genellemelerin dışında yaşadığımdan ve bu şekilde bir hayatım ve hayallerim olduğundan pek tepki almadım, tabi 8-9 sene önce ilk Hindistan'a giderken o zaman sevgilim olan eşimle, ailem bir korktu elbet. Lakin anlattıklarıma zamanla alıştılar, eskiden tektim şimdi bir de kızımı dahil ettim. Evet ben de alıştım onlar da. Avrupa'ya gitmekten daha kolay benim için Asya.

Ülkemiz genelinde ne normal ki diyebilirim, her şey zor her şey renksiz, sanat yok neşe yok, insanlar mutsuz. Anthony Bourdain demişti, Asya'da hiç bilmediğim renkleri keşfettim aynen ben de. Ve bu renklerin var olduğunu bilmezdim, aşık oldum resmen. Her şeyine, hayata bakışa, dinlerine, kültürlerine, renklerine, yemeklerine, sanki çok tanıdık, hep olmam gereken yermişçesine.

Dediğim gibi çocuk engel değil, isteyen her şeyi başarabilir.

Kızınla baş başa başladınız geziye. Eşinden nasıl destek aldın?

-Eşimle 3 kez büyük Asya macerasına atıldık, çok fazla yer gezdik gördük. Kızımla ilk gidişimde eşim gelememişti, ben gelmesini isterdim ama olmadı, ben de bu hayalimden vazgeçemezdim, o da beni iyi tanıyor, kafama koyduğumu yapacaktım, araştırma pek yapmadım, zaten gittiğim yeri biliyordum, hatta otel bile ayarlamadan gittim, öyle bir rahatlık sanki eve gidiyordum. Bu benim gezme biçimim ve hayata bakışım. Hiç bir zaman aşırı planlı olamadım ki zaten. İşte aldık bileti bindik gittik.

Kızımla gezmek, özlediğim topraklarda olmak ve ona okul bulma amacı ile gidip çok da keyif aldım, ilk seferde 3.5 yaşında idi. Bir sürü şey geldi başımıza ama kötü anlamda değil, her şey güzel gelişti, akışa bıraktık Hindistan'ın bizi içine almasına izin verdik, denize girdik, sokak yemekleri yedik, daha önce gittiğim her yere onu götürmek bana inanılmaz keyif verdi, o da çok eğlendi ve iyi de bir yol arkadaşı oldu bana her zaman.

Yani aslında var olan geziye Nefes katılmış oldu. Bu yol arkadaşlığı anne-kız ilişkinizde neleri değiştirdi, neler kattı?

-Çok şey kattı, bir kere çok farklı ve zor koşullarda hayatta kalmayı başarabildiğimizi gördük. Gerçi kamp ortamlarından çok alışık o da. Uyumlu bir çocuktur yolda, ya alıştı ya mizacı bu. Arabada uçakta güzel uyur. Daha çok vakit geçirmek de keyifli cidden. Birbirimizi daha derinden tanıdık galiba.

Bilenler bilir ben öyle çocuğumla uyuyayım, sürekli oynayayım türü peşinde dolaşan bir anne değilim, ben daha çok bu tür zamanlar geçirmeyi ve arkadaş olmayı seviyorum kızımla, ona bebek muamelesi değil bir bireymiş gibi davranmayı tercih ettim hep.
Onun gözünden bu şekilde yaşamak nasıl bilmiyorum şu an ama umarım ilerde güzel hatırlayacak bu zamanları.


İstemedim şehirde yaşayayım kısıtlı zamanlarda görüşelim, istemedim akşama dek okulda olsun hayatı öyle geçsin, çünkü ben öyle büyüdüm. Mutluydum çocukken ama yanlış giden bir şeyler vardı hep, kızımın hayatının kendiminkinden farklı olmasını istedim, daha doğal, daha maceralı, dünya vatandaşı olarak.
Farklı kültürleri bilsin, ırk renk ayırımı yapmasın, insanı insan, dünyayı dünya olarak algılasın.




Çocuklu olma açısından en çok zorlandığın şey ne oldu? Benim oğlum şimdi 3,5 yaşında böyle bir yola çıksak bir kaç günde eve dönmek isteyeceğine eminim. Pek ruhunda yok babasına çekmiş :) Sen böyle veya daha farklı bir durum yaşadın mı mesela?

-Hayır yaşamadım, yani şöyle, yolları seviyor, hayattan keyif alıyor, çok yer değiştirdik yadırgamıyor. Babasını özlediği oldu, bir de ingilizceyi sökene dek anlamadığından zorluk oldu ama az. Pek zorluk çıkartan bir çocuk değildir, bebekken de sessiz ve uyumlu idi. Evet hareketli enerjik ve bazen yaramaz ama olaylar karşısında hep benim yanımda olgun ve uyumlu durusuna bayılıyorum. Bizim babamız da çok macera sever bir kişiliktir.
Evi ve oyuncaklarını özlediği oluyor ama sonra hemen kendine başka şeyler buluyor oyalanacak. Artık dil sorunu da kalmadı zaten çocuklar beden diliyle de anlaşıyor. Yemek konusunda da sıkıntımız olmadı, sokak yemeklerini beğenmezse meyve su süt vb. pirinç makarna her daim bulunan şeyler.


Bir çocuk için bu deneyim senin gözünüzden nasıl? Nefes'e neler kattı?

-O da bir olgunlaştı sanki, her sene daha büyüyor ve bana çok daha yardımcı oluyor. Son yolculuğumuz 33 saat kadar sürdü ve beni kendime getiren o oldu yolda, yani uykusuzluktan bitap düştüğümde bana enerji veren, anne sabır yapman lazım az kaldı diyen bir çocuk şu an.

Çantasını kendi hazırlayıp taşıyabilen, pek çok şeyi kendi yapabilen, farklı ülkelerin ve insanların olduğunu bilen, herkesin ama özünde eşit olduğunu kavrayan. Zaten çocuklar böyle değil mi, onlara ayırımı kötülükleri bizler öğretmiyor muyuz...

Hareketli bir hayatı var sıkılmıyor bence. Belki bazen sıkılıyordur ama  sıkılmak da iyidir bazen değil mi..
Her ortamda uyuyabilen rahat eden biri oluyor, nazlı ve çıtkırıldım değil bu da iyi. Bir de midesi hassas değil bu da harika benim için.


Bir anne olarak Nefes'in gelişimde en önem verdiğiniz şey ne?

-Gezerek öğrenmesi en önemli şey, ne kadar başarabilirim henüz bilmiyorum ama arzum bu. Gelişiminde her zaman birey olarak kendi sözü olsun, kendi kararını versin ve uygulayabilsin isterim. Ne bana ne babasına bağımlı olmasın, bebekken de yemeğini kendi yer kendi uyurdu, uyutmak nedir bilmem, çünkü o bir birey, kendi odası, eşyaları var, kendi giyinmeyi, eşyalarını toplamayı bilmeli. Kocaman bir dolabı yok misal, her şeyi kendi ulaşabileceği boyutta hep, kağıt makas bıçak kullanmaya 2 yaşında başladı, hep kendi becerilerinin farkında olsun istedim.

Hayvanlar ve doğa ile iç içe olsun, neşeli olsun istedim. Başarabilirsek ne mutlu tabi onun da kendi kararları var, belki hoşlanmaz ilerde bilmiyorum o zaman da gene kendi kararlarını kendi alıp uygulayacak yetide olsun isterim.

Kızınızın eğitimi açısından durum nasıl oralarda?

-Bence güzel, bu yolda ilerleyeceğiz ve ben kızımı burada okutacağım. En azından ilk seneler. Zaten uluslar arası okullar ve alternatif sistemler var her yerde, başka ülkelerde de bu şekilde geçiş yapmak mümkün olacaktır ilerde, en önemli önceliğim şu anda bu.



Oralarda anneler nasıl? :) Biz sabah kahvaltısında yumurta yenmedi mi süt içilmedi mi çocuk yatak döşek olacak kanısındayız. Bir çocuk kahvaltıda ne yiyor mesela?

-Öyle bir kaygı benim de yok buralarda da yok, genellikle yabancılar da çoğunlukta. Hint yemekleri değişik, çocuklar çok acı yiyor, börek samosa ve dosa denen krepleri var, pirinç ve sulu yemek de yiyorlar kahvaltıda.

Ben annelerin yemek takıntısı dolayısı ile yeme problemli çocuklar yarattıklarına inanıyorum malesef. Yemezse acıkır, acıkınca da yer. Döngü baya basit. Benim kız iştahlıdır, canı ister yumurta yer ister yemez, sıcak olduğundan ben seçimi ona bıraktım, zaten kendisi sabah kalkıp cornflakes veya meyve yiyebilir, kendi hazırlayabilir, yumurta da pişirebilir. Sandviç vs de yenebilir, illa şunu yiyecek diye diretmiyorum ama her şeyden de yiyoruz, bol sebze meyve.

Okulda da yemekler acısız ama hint yemekleri çünkü aşçılar Hintli. Et yok, sebze bakliyat, makarna pirinç gibi. Gene meyve bol bol, bal, kuruyemişler, hint atıştırmalıkları vs. Yabancı anneler güler yüzlü sıcakkanlı ve rahat, sürekli öğretmenlere çocukları hakkında soru sormamaları da artı bir özellik benim için.


Kesinlikle katılıyorum. Şimdiye kadar tanık olduğun kültürlerde en dikkatini çeken anne imajı nasıl?

-Türklerdeki evham ve panik haline pek rastlamadım ben ne yalan söyleyeyim. Hindistan ve Tayland'da kadınlar uluorta emzirebilir, rahatça. Çocuklar koşar oynar düşer kirlenir, sorun yok, İsrail ve Rus anneler oldukça rahat ve doğrular kendime yakın buluyorum. Avrupalılar da keza disiplinli ama rahatlar. Hepsinden örnek aldığım yanlar var.
Hintliler acayip anaç çok çocuk severler, ses yaptı, pislik yaptı dertleri olmaz, çocukla çocuk olur oynarlar.


Bu soruyu sorarken biz olduğumuz hiç aklıma gelmedi :)
Bizde kırk uçurma, diş buğdayı ve daha bir sürü gelenek gibi bildiğin kültürlerde var mı böyle seramoniler?


-Hintlilerde çok farklı bayram ve seramoniler var ama çok küçük bebekli seramoniye denk gelemedim, araştırırım ama, düğünleri dillere destan onların günler geceler boyu süren. Çok eğlenceliler rengarenkler.

Şimdilerde günleriniz nasıl geçiyor? Nelerle vakit geçiriyorsunuz?

-Şimdi bahar başlangıcına geldik, biraz evle ilgilenme, yeni işler, projelerle ilgileniyorum, kızımsa oyuncaklarını özlemiş baya oyalanıyor, yazın yeniden gezmeye devam edeceğiz, kamp maceralarımız için zaman geliyor, çadırı her zaman çok özlüyoruz diyebilirim. Bir de fotoğraf yazı derlemelerim, yeni yol planlarım ile bloğum var uğraştığım.

Bundan sonrası için gezi planınız nasıl? Kızınızın eğitim dönemi falan derken burada yaşamayı düşünüyor musunuz?

-Türkiye'de uzun süre yaşamayı planlamıyorum şu anda. Okul için eylül gibi gideceğiz ama rota yapacağım bu sefer. Hint trenlerine bayılıyorum, kızım da çok sevdi, daha çok gezmeli ve trenli bir yol düşünüyorum. Şu an yurtiçinde planlar ama hiç belli olmaz evet bazı başka planlarım da var. Hayal kurmak zaten başarmanın yarısı derler.

Birde bir girişiminiz var coco_tribe, bahseder misiniz?

-Evet o da çok yeni ve amatör ama kendi ürünlerimi de zamanla geliştirmeyi planlıyorum, hint kumaşlarından tasarımlar yapmayı seviyorum, çocuk ve yetişkin kıyafetleri ile aksesuarlara ilgim var. Çalışmalarımız devam etmekte. Kendim ne giyiyorsam insanlara da onları sunmayı hedefledim.

Sizin annelik maceranızdan yola çıkarak diğer annelere ne demek istersiniz?

-Rahat olmak lazım, her zaman, her manada, çocukları da rahat bırakmalı.



BİR ÇOCUK BÜYÜRKEN; hayal etmeyi öğrenmeli önce, gerçekleştirebilecek gücü ekmeli yüreğine. Ruhu gibi kendi de özgür olmalı. Düşebilmeli yollara, ya da yapışabilmeli toprağa.
Anne olunca da hayallerimizi besleyebilmeli, yaşamalı bu hayatı her nefesinde.

Gezgin Bir Aile'nin aykırı, sıcak ve renkli hayatına konuk olduk bu sefer. Bol yollu, birlikte tadını çıkardıkları uzun ve mutlu bir ömür diliyorum...

"Gezgin Bir Aile'nin tüm maceralarını takip etmek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.
Instagram üzerinde; Gezgin Bir Aile

Sevgiler, iyi yolculuklar... :)