2 YAŞ SENDROMU MU; O DA NE?

2 YAŞ SENDROMU MU; O DA NE?

“Ortada hiç sebep yokken ağlama krizine giriyor.”

“Eline ne geçse fırlatıyor.”

“Bize ve herkese çok fazla vurmaya başladı.”

“Ne desem tersini yapıyor.”

“Her şeyi kendisi yapmak istiyor.”

“Onu artık tanıyamıyorum, istediği olmadığında kendini yerlere atıyor.”

“Ayakkabılarını getir giydireyim.

Hayır, ben giyeceğim.

Peki, al sen giy.

Hayır, sen giydir!” …

Çocuklarımızı yetiştirirken ihtiyacımız olan temel 2 şey; SABIR VE BİLİNÇ.

Büyüme dinamik bir süreçtir. Her şey yolunda giderken bir bakmışsınız çocuğunuzu tanıyamayacak hale gelmişsiniz. Büyüme serüveninin bazı keskin virajları vardır.

Sağlıklı bir rehber olabilmek için, ebeveynler olarak bu virajları iyi bilmek gerekiyor, yani bilinçli olmak. Böylece hangi yaşta hangi davranışlar normal, neden normal bilincinde oluruz.

Ve sabırlı olmak. Bizler istiyoruz ki, var olan problemi hemencecik hallediverelim, sihirli bir değnek olsun küçük bir dokunuşla her şey yoluna girsin. Aceleciyiz. Size küçük bir sır; evet öyle bir değnek var, bizim sihirli değneğimiz SABRIMIZ!

Çocuğunuz büyüyor, kişiliği gelişiyor!
2-3 yaş dönemi çocuklarının genelinin yaşadığı bir dönem. Evet, normal. Lakin yaşanmaması da normal. Önce bu konuda anlaşalım. Ben “sendrom” olarak etiketlemekten kaçınıyorum, bunun yerine “büyüme sancıları” demeyi tercih ediyorum. Kullandığımız kelime kalıpları önemli.
Gelin şimdi bu “büyüme sancılarının” nedenini anlamaya çalışalım; yani bilinç kazanalım:

İki yaşına kadar çocuğunuzla aranızda bir ip var gibi düşünün. Onunla birbirinize bağlısınız ve birlikte hareket ediyorsunuz. Çocuklar, bu yaşa kadar kendilerini anne-babalarının bir uzantısı gibi algılarlar. Ancak iki yaşından sonra bu ip kopmaya başlar ve artık ayrı birer kişi olduklarını anlarlar. Bu durum beraberinde kaygı, ne yapacağını bilememe, kararsızlık duygularını getirir. Dünya ona çok büyük ve tehlikeli görünmektedir. Eğer o dünyanın anne-babasından oluşan küçük bir kısmını bile kontrol edebilirse; kendisini daha güvenli hissedeceğine inanmaktadır. “Anne gel”, “Anne git”, “Evet, yok hayır” lar, kararsızlıklar, ne istediğini bilememe, zaman zaman öfke nöbetleri, bazense kendine zarar vermeler…

Evet, ilk adım olan “bilinç kazanmak” aşamasını tamamladığımıza göre, şimdi de süreci nasıl yöneteceğiz konusuna gelelim;


Çocuklar, bu yaşlarda isteklerini, duygularını ifade edemedikleri için hırçınlaşırlar.
Duygularını tanımalarına yardımcı olarak, duyguları reddetmeyerek (“ Ne var şimdi bunda ağalanacak?!” demek yerine “Ne istediğine karar veremiyorsun”, “Şu an öfkelisin” vb.) başlamalıyız işe. Küçük- büyük her insan duygularının eleştirilmemesini ister!

Bu dönemde evde genel kuralların olması çok yararlıdır ve çocuğa ihtiyacı olan güveni verir. Tabii ki, her seferinde kuralları delmeye çalışacak yani deneyecek, deneyecek, deneyecek. Her denemesinde AYNI tepkiyle karşılaştığında ise güven duygusu sağlamlaşacak.

Yetişkin olan sizsiniz, süreci sizler yöneteceksiniz, ipler sizin elinizde, onun değil. Bu yüzden kararsızlık durumlarında son söz size aittir.

“Hayır”larınızın gerçek anlamını yitirmemesi için, her şeye hayır demeyin; gerekli ve yerinde kullanın.

Öfke anlarında, öfkesini sağlıklı dışa vurabilmesi için, ebeveynler olarak bu anları SAKİN karşılamak, onunla yükselmemek, sarılmak, gerektiğinde (çekerek ya da sarsarak değil) tutarak sarılarak kendisine veya başkasına zarar vermesine engel olmak gerekir.

Genel sınırları olan, çocuğun kendisinin yönetebileceği, çocuğa fiziksel ve duygusal zarar vermeyecek bir alanda, çocuğun kendi patronu olmasına izin vermelisiniz.

Böylece bağımsızlık ödevini daha sağlıklı atlatacaktır.

Sevgiyle,
Ebeveynler Olarak, çocuklarımızın İLK Ve EN ÖNEMLİ yol göstericileriyiz.
Yaşam yollarında ve maceralarında onlara yardımcı oluyoruz.
Sevgili anne babalar;
Sizlere bu önemli yolculuğunuzda eşlik etmek benim için çok değerli bir paylaşım. Bebeklik döneminden başlayarak, karşılaşma olasılığınız olduğunu düşündüğüm ana konularda sizlere önerilerde bulunacağım. Yolumuz meşakkatli, bir o kadar da değerli. Çocuklarımız bizim geleceğimiz; avuçlarımızın içinde tuttuğumuz değerin farkında olmamız dileğiyle…
Psikolog Nazlı Avcıl ÖKKE